Ana içeriğe atla

yalnız ev



ben değil ama benim evim mutsuz ve yalnız sanırım
her akşam her akşam bir sessizlik
bakıyorum bakıyorum
masa ve sandalyeler yalnız ve üzgün
koltuklar da üzgün
tekli koltuklar daha da üzgün duruyorlar
tek olmayı onlar da biliyor sanırım
başka bir odaya geçiyorum, 
orada da kimse yok
hiç kimse uğramamış bu eve sanki
bu eşyalar hiç kimseyi tanımamış
dört kişilik masa sanki hiç dört kişilik olmamış 
yani bu kadar mı sessiz olur bir de
bu kadar sessizlik içinde ağlasan kimse de duymaz
gülsen sessizlik daha da kabarır ardından
sadece o da değil 
derin bir uyku gibi hiç gitmeyen bir ağırlık var
istemiyorum ama var işte 
kovamıyorum 
benim evdeki diğer odada da o kalıyor 
hoş bana sormadı yerleşirken 
bir gün eve geldim oradaydı 
herkes de çok yalnız olunca evin içinde
bilirsiniz yalnızlık hasta eder insanı, takatiniz kalmaz
hiçbir şey fark etmez artık 
e işte öyle olduğu için kimse karşı çıkmadı
şimdi beraber yaşıyoruz 
ya da sadece o yaşıyor 
ben çoktandır uykuya daldım, 
bu uykudan uyanmam gibi.
artık uyanamam.




rosie

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tiyatro Öncesi

Ben yüzümde taşıyorum bu hayatı. Yanımda olan ama benden bir parça olmayan insanlarla yaşıyorum. Aklımda; izlediğim, gördüğüm, dikkatli baktığım ya da önemsiz görüp geçtiğim anların izi var. Kafamı başka tarafa döndürsem de içindekiler bunu kabul etmeyip aynı yöne gitmek isteyecekler. Varlığından emin olmadığım bir yolculuk için fazlasıyla kararsız ve kalıcı şeyler hissediyorum.  Elini tuttum ve merdivenleri indik. Tiyatro oyunu ya da balerinlerin vücutlarındaki her bir parçayı özveri ile oynattıkları andaki gibiydi her şey. Devinim içinde kendi halinde ayrı bir ayrıcalığa sahipken ayrıcalıkların bir bütün olarak hayattan bazen daha güzel bazen de daha kötü bir parçaya dönüştüğünü görüyordum. Bir ayağını diğerinin önüne atması ve aynı zamanda yüz şekillerinin onun izleriyle değişmesi kar yağması kadar bilinir olsa da, ben sadece bir tane eşi benzeri olmayan kar tanesi görüyor gibiydim. Resmini çizecek olsaydım hangi çizginin nasıl olacağını ve nerede gölgelendirme yapacağımı, en ço...

Antika Dükkanı

Geçen gün bir antikacıya girdim, gezerken denk gelmiştim. Çok tuhaf geldi. Daha önceden de antikacı gezdim mi hatırlamıyorum açıkçası ama burayı gezerken içimde tuhaf bir his oluştu. Bir sürü farklı eşya: yüzükler, gözlükler, madalyalar, el işi yapılmış çanak çömlek, kitaplar, plaklar, daktilolar, kartpostallar, fotoğraf makineleri, çantalar, tablolar, kasetler…Bir insanın sahipliğini yaptığı, bir başkasının anısı olmuş bir sürü eşya. Daha sonra da bir başkasının anısı olacak bir sürü eşya. Belki verecek kimsesi olmadığından belki de böylesi daha uygun görüldüğü için o dükkana bırakıp gidilmiş onca eşya, onca anı. Anılar dükkanı. Yan yana duran birbiriyle alakası olmayan farklı insanların ellerine değmiş onca eşya. Nasıl bir his olmalı bu? Yani kendi anılarını o dükkanda bırakıp gitmek nasıl bir his? Belki de ben hayatımdaki her şeye fazlasıyla bağlı olduğum için bu kadar abartılı düşünüyorum. Yine de tuhaf geliyor. Hiç tanımadığım insanların fotoğraflarına denk geldim. Hiç bilmediğim ...